18 Haziran 2012




Göç-ük  & Göç-me & Göç-ertilme
 SELAHEDDÎN BİYANÎ
On yaşlarında bir çocuk kırık dökük bir kamyonun üstünden atlayarak köye doğru koştu! Boğazını yırtarcasına bağırıyordu: Gundînooo! Cêleka me li ser qamyonê da ket û şaxên wê şikestin! Köylüler toplanıp ineğin bulunduğu bölgeye gittiklerinde çocuklar ve anneleri ineğin başına toplanmış boynuzun kırılan yerinden akan kana bakıp ağlıyorlardı.  Bu insanlar topraklarından sökülüp atılmanın kederinden ağlamıyordu. Bir daha asla eskisi gibi olmayacağından emin oldukları ve bilemedikleri bir yaşama doğru ilerlerkenki korku da değildi onları ağlatan. Yara henüz sıcaktı; hem ineğin hem o insanların. İneği hemen orada kestiler; ineğin boynuna inen bıçak kimi kesiyordu; neyi kesiyordu; kimse bilmiyordu. Ne göç-ük ne göç-me ne göç-ertilme; bütün acıların üstüne çıkan o büyük acı: ineğin kırılan boynuzu!

Wexta em li gûnd çar-pênç mehan me kar dikir;
em donzdeh mehan têr û tejî bûn.
Paşê em hatin vî bajarê kambax;
em donzdeh mehan kar dikin; donzdeh mehan jî em birçîne…
                                                                                                               Xalê Evdilla (Wan)

Xalê Evdila’nın köyü Kato yamaçlarında yemyeşil bir vadinin ortasındaydı; eski bir Nasturî köyü olan bu köyün ortasından Zap’ın en büyük kolu olan Çemê Qetilê evlerinin hemen altından geçiyordu. Çoğu kez toplanmadığı için sadece kuşların yediği, Nasturilerden kalma o güzelim üzüm ağaçlarını unutamıyordu bir türlü. Wexta em li gund diye başlıyordu: o kadar çok üzüm bağı vardı ki çoğunu kuşlarla paylaşıyorduk. Şimdi bu berbat şehirde bazen aylarca meyve yemediği oluyor çocukların derken gözleri doluyordu. Wexta em li gund diye başlıyordu; konuşmanın her hangi bir yerinde wexta em li gund derken birden susuyordu. Bizde en erken ölen seksen yaşında ölüyordu; şehre geldikten sonra hiçbirimiz yetmiş yaşını dahi göremedik, derken kalorifer isinden simsiyah olmuş yanaklarından akan yaşı yine isli elleriyle siliyordu Xalê Evdila. Başladığı ve bitirdiği her cümlenin sonuna hiç sektirmeden yapıştırıyordu o meşhur repliğini: Wexta em li gund… Yaşamının başlangıcı ve sonu gibi: Wexta em li gund. Çünkü bir ömrün miadı ya büyük bir aşk ya da büyük bir ayrılıktı Xalê Evdila ve yeryüzünün bütün göçmenleri için…

Van Kalesi’nin arka tarafında kimseler onu tanımasın diye mantar tüfeğiyle çocuklara atış yaptıran Xalê Kamil babamı gördüğünde irkilir yolunu değiştirdi. Her defasında babamın yüzü dökülürdü. Bir keresinde Xalê Kamil diye seslendi babam. Xalê Kamil duymazlıktan geldi ve oradan uzaklaştı. Babama sordum; bu adamla kavgalı mısın diye? Hayır dedi. Xalê Kamil’in köydeyken beş yüz koyunu varmış; evinde her gün ortalama yirmi misafir besliyormuş. O zamanlar Bir Arap kırması Rahvan atı ve sürekli omzunda Kürtlerde bir ülke kadar kıymetli olan Buruno tüfeği olmadan hiçbir yere gitmezmiş. Köyleri yakıldıktan sonra Van’a gelmiş ve yaşamı binlerce yerden kırılmış. Sırf onu önceden tanıyan birine rastlamasın diye Van’ın en uzak bölgelerine çekilip mantar tüfeğiyle çocuklara mantar patlatıyormuş. Xalê Evdila’nın öyküsü, elli koyun verip muhtemelen Güneyli bir peşmergeden aldığı ve büyük bir gururla misafirlerine gösterdiği Burono tüfeğinden, çocukların beş yüz Türk Lirası karşılığı eğlendiğiren Mantar Tüfeğine doğu akan bir serüven değildi sadece. O kocaman adam, büyük bir mahcubiyetle, kimselerle konuşmadan; sessizce ve saklanarak öldü. Bir keresinde babam dolmuşta rastlıyor Xalê Kamil’e ve senin çok ekmeğini yedik; niye bizi gördüğünde yolunu değiştiriyorsun? diye soruyor. Babamın yüzüne hiç bakmadan Kürdün bin yıllık ezberini tekrarlıyor: Ez çi bikim? Agir bikeve mala felekê…

Göç, Colemêrg sokaklarında kiras û fîstan giymiş annesiyle arasına en az beş metre mesafe koyarak yürüyen ve bozuk bir Türkçe ile konuşan uzun topuklu esmer bir kızın annesinin her ‘keça min bicîk zû bimeşe’ ricasına ‘offf anne sende’ diye karşılık veren o ağır utancının kendinden utanmaya dönüştüğü o andır. Göçün yüzlerce adından biri de kendine ait olandan utanmaktır; Mersin, Amed ve Van sokaklarında…

Tarih, göçün sadece göç olmadığını, göçün aynı zamanda bir göçük altında kalma ve içten göçertilmeye denk düştüğü gerçeğini göçertilmiş kavimlerin kederli belleğine binlerce kez not düşmüştür. Yüzyıllardır milyonlarca Xalê Evdila, milyonlarca Xalê Kamil ve milyonlarca annesinin dilinden ve fistanından utanan Kürdün vatanı olmasın diye muktedirler tarafından başkalarının vatanlarına savrulmuş olmalarının diğer adıdır göç. Kürdün belleğinde göç sadece göç değildir; göçüktür, göçük altında kalmadır ve bir bütün olarak göçertilmedir! Otuz yıldır gözüm gibi sakındığım çeyiz sandığımı bile almama izin vermediler diyen bir kadının devlet resmiyeti tarafından alev alev yakılmış anılarıdır göç; aynı kadının rahmine düşmüş ilk çocuğun dağda vurulmasıdır göç. O çeyiz sandığının küllerine bakamadan ve rahmine ilk düşmüş çocuğun ölü bedenini dahi göremeden ölmenin kederi kadar ağırdır göç. Devletin külden ve cesetten bile korkarken zulme itiraz eden bir annenin kafasına indirdiği bir dipçiğin bıraktığı sızı gibidir göç. Xalê Evdila’nın Çiyareşk’te yaban nergizine dokunan ellerinin Van’da bir kalorifer borusuna yapışıp yanması ve avucundaki hayat çizgisinin kaybolmasıdır göç. Xalê Kamil’in köydeyken büyük bir onurla omzunda taşıdığı Buruno tüfeğinin şehirde mantar tüfeği ile takas edilmesidir göç. Hayatları boyunca birbirine yalan söylememiş Bahdînan Köylülerinin gelen ilk Kayserili ya da Antepli tüccara güvenip bütün hayvanlarını teslim ederek şehirde üç tekerli arabaları iterken alınlarında beliren boncuk boncuk ter damlalarıdır göç. Ait olmadığı topraklarda yeşerirken gövdesine enjekte edilen yüzlerce yabanıl aşı yüzünden binlerce yara bere ile büyüyen bir ağaç gibi olmaktır göç. Kendini tanımlayamayan mahcup bir kasabalı kimliğin zamanla kendinden çıkma ve hiçbir şeye bir daha benzememesidir göç. İç kanamanın içeriyi çürütürken dışarıda kimliği parçaladığı ve yoğun bir acının zamanla acımasız bir öfkeye dönüştüğü bir Beyoğlu külhaniliğidir göç. Bir tek yetersizlik duygusunun, bir çok yerden eksik kalmışlığa denk geldiği bir durumdur göç. Göç hayata, dünyaya ve çağa karşı bir bîyanîlik durumudur…


                                                                                                                      

3 yorum:

  1. "Wexta em li gund"un Türkçe'ye de tercümesini yababilir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Wexta em li gund (Biz köydeyken...) Selamlar...

      Sil
  2. Yurtta kalırken aynı odada kaldığın birinin üst kata yemek yemeğe çıkmak için bindiğin asansörde kürtçe konuşan iki kişi için o beraber kaldığı kişiye ' Ben bundan çok rahatsız oldu' demesidir de aynı zaman da 'Göç'.

    Yüreğinize sağlık....

    YanıtlaSil